Ey saki!
Hadi durma, doldur boşalttığım kadehleri
Vur dibine dibine.
Sen de vur yalnızlığa.
'Parçalansın kadehler, dökülsün meyler'...
Çınlasın kulaklarımda,
Hüsranla kanayan aşklarda, çığrından çıkan plâklar.
Ey sevdalım...
Ne olmuş, sana Kerem demişsem
Ne çıkar keşişin kızı Aslı olsam gözünde
Sen de İsfahan Şahının oğlu Ahmet Mirza...
Sarhoş olurken kadehlerde,
Aynı sevdayı çekmedik mi yüreklere?
Hani...
Hani tenini/tenimde hissettiğimde
Vardı ya…
Kulağıma fısıldadığın, gün görmemiş ve biraz da ayıp sözcükler,
Sevişmelerimizde nasıl da sarhoş vaziyette raks ederler.
Geç kaldın be, Allah'ın belası saki,
Şimdi ardına bakmadan terk etti Kerem...
Hadi doldur şu kadehi.
Ve şimdi çıldırırken evrenin çarkı feleği
Belki...
Belki de, fırlatır yüreğime Ahmet Mirza'yı
Seni seviyorum tek tanemle başlayan kelimelerle
Tutsam ateşten ellerini
Çözülmese de gerdek elbisemin efsunlu düğmeleri...
Razıyım ateşine
Vallahi de razıyım canımdan can vermeye…
Hatta alev alsa da saçlarım, yansa da tenim
Ben gene de seninim...
Ve ebedinde,
Küllerinde kül olmaya yeminliyim…
İsrafil'in suru eşliğinde, koparken kıyametler
Karışır küllerimiz...
Yalnız ikimize eser dehşet rüzgârlar
Ve üflenirken efsunlar,
Gelir, ciğeri beş para etmez vuslat.
Hasret biter ve açılırken düğmeler
Şimdi arsızca sevişir,
Bütün külden zerreler.
Eylül/2010 // NÜS
Necla Ülgen Sarıkavak
Son Güncelleme: Çarşamba, 27 Temmuz 2011 12:01